bir kadın, "öyle olsaydı şöyle yapardım" derse, öyledir sadece şöylesini yapmamıştır.

aşkım

söyleyen söyler, seven sever, sevmeyen söylemez. her neyse. ama ilişki dünyasında hiçbirimizin göz ardı edömeyeceğimiz bir "aşkım" sorunsalı var. ilişkinin başında "tatlım, canım" diye genel olarak herkese kullanılabilen sıfatlar ile ilerlerken her şey iyidir. limitler bellidir. ancak bir önceki ilişkide ağıza pelesenk olmuş o "aşkım" kelimesi, ilişki ilerledikçe yerinde duramaz. ağızdan çıkmak ister. dilin ucuna kadar gelir, söylenmemesi gerektiği lades gibi akıldadır. ama bir gün... ağızdan kaçıverir. "AŞKIM!" Sonra düşünceler, of çok erken mi oldu, aşkım zamanımıza gelmiş miydik, yanlış anlarsa, gitti bütün cool'luk için yaptığım oyunlar.
Bu durumda yapılması gereken... Hımm ben de bilmiyorum valla, geçen gün aynı durumdan müzdarip olup çok pis sıçtım. Aklı olan bana da akıl versin.

aslı s, (reklamcı, 30 yaşında) ergegler salah gız sevioz dedi diye salah olmaya özen göstertiyoz.

aşk iştahı keser, evlilik aşkı öldürür. o zaman sokrates insandır.. yok lan karıştırdım, "o zaman evli kadınlar iştahlıdır."

tramvayda dünyanın en tatlı çocuğunu görürsün. arkanda duruyordur. cam yansımasından hatlarına süzersin. aslında görsel bir ilüzyondur senin için. çünkü şimdi vardır ama iki dakika sonra yoktur. gülümsersin. her sabah sana dünyanın en güzel günaydınını söyleyen kare gözlüklü, radyolu simitçiden simit almaya gidersin. dün gece az yemek yediğin için de kendini bol yağlı bir açma ile ödüllendirmeye karar verirsin. "bana bir açma" dersin. arkandan "bana da" sesi duyarsın. kafanı çevirirsin. onu görürsün. oradaki "da" artık senin için bir bağlaçtır. sen, o ve açmalarınız.

bundan sonraki hayatımın nasıl geçeceğini bugün deneyimledim.

sweet november, vogue, manikür, pedikür, internet, zeytinyağlı börülce, tek başına alışveriş, alışveriş torbalarını taşımaktaki güçlük, isabella blow ile tanışma, ahmet ümit ile depresifleşme, victoria beckham türk tasarımcılarını beğenmişten milliyetçilik çıkarma, bugüne kadar haftasonları hep dolu olduğum için arkadaşların beni "buluşulacak arkadaş listesi"nden çıkarmalarını haklı bulma, arkadaşlara sahalara döndüğüme dair email atma, kedinin ev kedisi iken kötü yola düşüp sokak kedisi olma yolundaki isteklerine seyirci kalma, vantilatörün önünde saçını kurutmaya çalışma, herkesin tuttuğu kendine misali yogaya yeniden başlanacağı dair kendine uydurukçuktan tutulmayacak söz verme.

bir tek şey biliyorum, o da ne istediğimi bilmediğim.

üzgünüm wittgeinstein.