kızlar bu havalarda incecik giyinin ki, manitanızdan genelde göremediğiniz ilgiyi hasta olarak görün.

her gün boş baktığın duvarlar var. bembeyaz. sen nereye çekersen hayallerini o yöne götürecek. seninle anlam bulan, seninle anlam yitiren.

sevgilin ile film izlerken evin sıcacık duvarları var. henüz duvarları süsleyecek resimlere cesareti olmayan bir ilişki sizinki belki. ama duvarlar sıcak.

üzerine ilanlar asılmış yorgun duvarlar var. zamanın geçtiğinin ama bazı şeylerin yerinde kaldığını kanıtlamak için. her şey üst üste binmiş onlar için. 19 ekimdeki jay jay johonson konseri, anarşik bir partinin korkusuz mitingi, türk kahvesi içene bedava fal bakılan bir cafe'nin batıl inancı. düzlüğünü yitirmiş, yüklenmiş duvarlar.

seni seviyorum duvarları var. en kötü sprey boyalar ile yazılmış aşk cümleleri var. çoğunun altında yine de takma bir isim kullanılmış. bilirsin, bazen insanın aşkını duvarlara yazacak coşkusu vardır ama gerçek adını yazacak cesareti yoktur. aşk duvarları var. kimi haykırmalı, kimi ağlamalı...

ben de seninle aramıza duvarlar koydum, hepsinin bir hikayesi var. seninle aramızda hikayeler koydum, hepsinin bir duvarı var.

en acı veren nedensiz bir hoşçakal, en mutlu eden de nedensiz bir aşk. hayat resmen dengeli bir terazi burcu.

bugüne kadar hep cevabını aradığım ama bugünlerde aslında cevapsız bırakılmasının insan bünyesine daha iyi geldiği sonucuna vardığım bir soru "neden."

neden beni sevmiyor, neden çok hızlı ilerledi, neden ben, allahım beni neden yarattın, beni neden terk etti, neden 99 aldın da 100 almadın, neden bana ilgi gösteren her adama aşık oluyorum, neden böyle düşündük, neden böyle oldun, neden bu kadar sessizsin, neden bu kadar çok konuşuyorsun, neden bunlar hep benim başıma geliyor, neden çalışıyoruz ki, neden üniversite bitirdim, neden erkeklerin meme uçları vardır, neden bu kadar çok içiyorum, neden içki içmiyorsun, neden aşk, neden evlilik, neden yalnızlık, neden tek eşlilik, neden kadın filozof yok...

cevabı olmayan bir sorudur neden. çünkü "neden"in cevapları genelde bir olgu değil bir histir. hislerde mantık aranmaz. neden neyse sonuç o doğrultuda olmaz.

neden is no longer in a relationship with sonuç.
so we need to move on.
onu hep içimde taşıdım. sabah gözümü açtım, onun beni sevmesine hep açtım. her gün yürüdüğüm rutin yoldan yürüdüm. simitçimden simit söyledim, ona yakında karşılaşacağımızı söyledim. karaköy vapuruna akbil bastım, çıkan dırırıt sesindan ona şarkı yaptım. gözüme siyah kalem sürdüm, onun için beyaz bir sayfa açtım. küçük şeylerden mutlu oldum, büyük mutlulukları ona ayırdım. tırnak yemeyi bıraktım, onunla hayali bir balıkçı restoranında yanlışlıkla balığın kılçığını yedim. başkalarına seni seviyorum derken, içimden ona seni seviyorum dedim. ağlamak istedim, sahte gözyaşlarımı dışarı deniz tuzlu gerçek gözyaşlarımı içime (ona) akıttım. telefonumda onbeş cevapsız çağrı vardı, ben hep onu aradım. şekersiz sakızın bile tadı bitti, benim onu arayışım bitmedi. yazın kırmızı ojeli parmaklarımı kuma gömdüm, ayak izimin değmediği her kum tanesi kadar onu bekledim. kendime uzun bir not yazdım, onu sıkmayayım diye her şeyi ona kısaca anlattım. gözüm daldı, onu hatırladım ayıldım. ayakkabıcıda denediğim ayakkabı ayağıma büyük geldi, ona şehrin en küçük ayaklarına sahip olan sindrella olduğumu söyledim. ben hep içimde onu aradım...

şimdi de yalnızlığa küstüm, onunla barıştım.

bu kadar gerçeklik, hayal gücüme gitti.

bayılıyorum böyle amerikanvari hikayelere

bir adam 70 yaşına kadar hayatını mükemmel kadını arayarak geçirmiş. 71 yaşında hala bekarken, bir kadın adama yaklaşıp sormuş "peki mükemmel kadın"la hiç tanışmadın mı? adam cevap vermiş, "tanıştım." kadın yine sormuş, "peki neden onunla evlenmedin?" adam gülmüş. "çünkü o da mükemmel erkeği arıyordu."

pilates kası değil, balık eti.